TAHİR İLE ZÜHRE

İşte en güzel anlardan birisi , oğlumu doya doya kokladığım an.Şimdi masumiyetinin doruklarında ; bir de ufak iken bol bol öpeyim.Büyüdükçe eminim " öff anne yeter öpme artık , bebek miyim ben " diyecektir.Çocuklar büyüdükçe öpülmek istemezler , nedense ? Oysa anneleri için hep bebek kalırlar , bunu bilmezler ve anlayamazlar bir türlü.Eh anlamak zorunda da değiller zaten.Bir çok şeyi anlayamadıkları gibi ( zamanında bizim de anlayamadığımız gibi ) annelerinin evlat sevgisinide anlayamayacaklar , taki o an gelip kendileri de çocuk sahibi oldukları güne kadar.Ateşlendiğim de , hasta olduğumda ya da eve azcık geç kaldığımda annem endişelenirdi.Bazen sabahlara kadar uyumazdı.
Hep merak ederdim annem yorulmaz mı diye ? İlkokuldayken annemin çok güçlü olduğunu düşünürdüm ve hatta anneler hasta olmazdı çocuk kalbime göre.Hiç annemin hasta olup dinlendiğini görmedim.Başımda bekleyip uyumadığında yorulacağı aklıma gelmezdi.O anneydi , " anneler yorulmaz ki " ya da " anneler uyumaz ki " diye düşünürdüm.Çocukluk buya , yani o kadar fedakarlığa bizleri alıştırmışlar ki şimdi anlıyorum ne kadar abarttığımızı.Hayat ne garip sevince dünya sevdiğinin etrafında dönüyor sanki.Onun için yaşamak gibi bir şey , oluyor hayat. Çocuktan öncesinde ise hayatımıza aşk girer.Aşık oluruz , yemeden içmeden kesiliriz.Nutkumuz tutulur , daha az uyuyup daha çok gülümseriz.Tabi aşk karşılıklıysa eğer , karşılıksız sa eğer durum daha da kötüdür.Malta adasına sürgüne gönderilmiş gibi hasretlik kaplar içini , yada 20 yıl kürek mahkumluğuna çarptırılmış gibi , umutsuzluk düşer acı çeken yüreğe.Karşılıklı da olsa karşılıksızda olsa işin işinde bir acı çekme bir fedakarlık vardır.Yani aşk ile tanıştığımız da fedakarlık ve değişik ruh halleri ile de tanışmış oluyoruz.
Biraz daha geriye gittiğimiz de lise ortaokul yıllarına , karşımıza arkadaşlarımız çıkar.Merkezimizde arkadaşlarımız vardır , onlarla geçirdiğimiz vakitler.Az azar yemeyiz onlar için .Ceza alıp göremediğimiz zamanlarda vardır.En iyi arkadaş olma isteği vardır hedefimizde.Oluruzda mutlaka , en iyi arkadaşımız vardır ve bizde en iyi arkadaş olmuşuzdur ; biraz daha geriye gidersek ilkokula takılırız . Hele ilkokul bir de minicik kalbimizle bağlanırız ilkokul öğretmenimize , gözdesi olmak için çabalarız.En çok parmak kaldıranlar , tahtaya kalkanlar oluruz.En çok sevilen olmak isteriz.Yani ilkokula başlamakla birlikte dış dünya ile tanışmamız da başlar.Başka başka sevdalara kanat çırparız sırasıyla.Sevdalarımız farklılaştıkça biraz daha uzaklaşırız ailemizden en sonunda da aşık olup uçarız yuvadan.Ama o gün gelip çattığında bizlerde çocuk sahibi olduğumuzda başa döneriz işte.Şimdiye kadar ne kadar sevip sevildiysek hepsi yalan olur.Kucağımıza öyle bir şey gelip konar ki sevgi yeniden orada başlar.Orada yeşerir tüm ağaçlar.Öyle karşılık falan beklemek de yoktur işin ucunda.Gözde öğrenci olmak , en iyi arkadaş olmak , sevdiğinin kalp atışı olmak gibi enler ve hedefler geride kalır.Sadece sevmek vardır işin ucunda hemde vazgeçmemek uğruna.Sevda ne güzelmiş aslında , sevdikçe içinde büyürmüş.Büyüdükçe coşkun dereler çağlarmış.Nazım Hikmet ne güzel anlatmış sevdasını dizeleriyle , sevmek de ayıp değil sevilmek de.Hatta sevda uğruna ölmek de...Gerisini ondan devam etmeli bence '
***


Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de
ayıp değil
Bütün iş Tahir ile Zühre
olabilmekte , yani yürekte
Mesela bir barikatta dövüşerek
Mesela Kuzey Kutbunu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında serumu
Ölmek ayıp olur mu ?
Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de
ayıp değil
Severken dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın seni sevmesi şart mı ?
Yani Tahir 'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahir 'liğinden
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden
ölmek de ayıp değil

Nazım Hikmet


***






0 Response to "TAHİR İLE ZÜHRE"

Yorum Gönder