TANIŞMA









Her renk
ve
her milliyette ki
tüm çocukların
tek ortak noktaları
Gözyaşları
***********************************
*****************
TANIŞMA
Eğer bir gün ,
yüzünün renginden ötürü
çıkarsan mahkemeye
" vallahi kalıtımdan oldu " diye
korkma , ben sana tanıklık ederim.
insanların,
yüzlerinin ve gözlerinin rengi
başka başkada olsa
gözyaşlarının rengi hep aynıdır.
Ne bir kelime de anlaştılar
ne aynı avuçtan su paylaştılar,
yalnızca gözyaşında ,
bir de kahkahada buluştular.
Yer tanık olsun , gök tanık olsun
bütün doğmuş ve doğacaklarla
tanışmak mümkün;
akıllarda ve yüreklerde
göz göze geldik bugün.
Bir yıl önceden bana selam söylediler,
bin yıl önceki anneler , annemden az mı sevdiler ?


Üstün Dökmen
*****************************
Bu şiirle üniversite birinci sınıfta tanışmıştım.Hukuk fakültesi öğrencilerinin çıkarmış olduğu bir dergiden , bana göz kırpmıştı adeta.Önce bir öğrenci yazmış sandım , sonrasında ise eğitim bilimleri fakültesinde profesör olduğunu öğrendim.Araştırdım açıkcası , meğersem TRT-1 de programı varmış " KÜÇÜK ŞEYLER " adında.İzlemeye aldım bu programı , izledikçe Üstün beye hayranlığım da arttı.Arada Dil Tarih 'e söyleşilere gelirdi , en ön sıradan izlerdim kendisini.Özellikle çocuk gelişimi ile ilgili çok güzel sohbetler düzenler , mizansel olarak anlatırdı.Hatırımda kalanlar da var elbette , mesela kendisini nasıl psikoloji bölümünde bulduğunu anlatmıştı.Hayatı boyunca hep aynı rüyayı görmüş.Rüyasında ne mi görüyormuş ?
" Minik bir afacan rüyasında market gibi bir dükkana gidiyor ,annesinin siparişlerinin yanısıra birde oyuncak alıyor .Satıcı oyuncağı hediye paketi yapıyor ve çocuk güle oynaya eve dönüyor.Çocuk eve gidip tam paketi açacağı sırada ise Üstün bey uykudan uyanıyormuş ". Rüya bu yıla , yıllar yılları kovalamış ve hep aynı rüya ziyaret etmiş sevgili üstadımızı.ODTÜ de 3.cü sınıftayken birden okulu bırakma kararı almış ve Psikoloji okumaya başlamış.Ne mi olmuş ? Rüyasını çözmüş.Üstün beyin rüyasında gördüğü çocuk kendisiymiş.Hayatı boyunca nasıl aldatıldığını görmüş rüyasında.Satıcı oyuncağı hediye paketi yaparken , el hilesi yaparak afacanı kandırmış.Boş kutuyu paket yapmış ve çocuğu evine uğurlamış.Üstün bey yaşadığı hayal kırıklığını ve kandırılmış olmayı hiç kabul edememiş.Rüyasını çözdüğünde ise psikoloji okumaya karar vermiş.Bundan esinlenerekten her söyleşisinde aynı şeyi tekrarlardı. "Çocuklarınıza beyaz da olsa yalan söylemeyin ".Hatırımda kaldığı kadarıyla aktarmayı deneyeceğim , derdi ki " mesela çocuğunuzu aşıya götürdüğünüzde veya hastalandığında iğne vurulması gerektiğinde ' HİÇ ACIMAYACAK ' deyip kandırırsınız.İğne yapıldığında ise canı oldukça yanar ve çocuk anne-babasının yalan söylediğini farkeder.İyilik başlığı altında söylenmiş masum bir yalan.Çocuklar bundan tek bir ders çıkarır 'gerektiğinde sevdiğini üzmemek için beyaz yalan söylemelisin ! ' Anne- babaların söylediği masum yalanlar büyüdükçe çocuklarda yalan konusunda gerekli mesajı alırlar.Mesela üniversite çağları geldiğinde bir türlü mezuniyete davet edilmeyen aile işkillenir.Çocuğuna sorduğunda ise geçiştirici cevaplar alırlar.Sonrasında ise dördüncü sınıfta olması gereken çocuklarının daha ikinci sınıfta olduğunu öğrenirler ve yıkılırlar.İğnecide söyledikleri yalanlar akıllarına gelmez.Oysa ilk sınıfta bütünlemeye kaldığında söyleseydi , aile yıkılacaktı , belki kurtarırım mantığı ile ilk bütünlemeyi söylemeyen çocuk , ikinci sınıfta da dersi veremeyince baraja takılır ve sınıf terkrarı başlar.Aile mezuniyet hayaliyle yanarken gerçeği güç bela öğrenir.Çocuğun niyetide masumca , ailesini korumak ve üzmemek.Öyle öğrenmedi mi ? ' sevdiklerimizin iyiliği için beyaz yalanlar söylemeliyiz! ' işte böylece hayatımıza beyaz yalanların nasıl girdiğini öğrenmiş olduk. " ve eklerdi " şimdilerde moda oldu , çocuklar elleri kolları sallana sallana okullarına gidiyorlar.Yanlarında anneleri ve annelerinin elinde çocuğun okul çantası veya çocuk okula gidiyor elinde tekerlekli okul çantası.Niyet oldukça iyi , minik yavruları yorulmasın diye anneler ya çantaları taşıyor yada çocuk kolay taşısın diye tekerlekli çanta alıyor.Ama hayat öyle değil.İlkokul birinci sınıfta okula başladıklarında çantaları kuş gibi hafiftir.İlk dönem sonuna doğru okumaya-yazmayı öğrenirler ve çantaya Cin Ali serisi eklenmeye başlar.İkinci dönemin ilerleyen günlerinde Hayat Bilgisi , Türkçe ders kitaplarıda çantadaki kalabalığa katılır.Çanta düzenli aralıklarla ağırlaşmaya başlar.Birden ağırlaşmaz.Çocuk ilk ağırlığa alıştıktan sonra diğer kitap ağırlık katar sırttaki çantaya.Dördüncü sınıfta dersler ayrılır , Sosyal B., Fen B., Din Kül. ve diğer derslerde yer alır kalabalıkta.Hayat da böyle yavaş yavaş ağırlığını verir omuzlarımıza.Tüm yükünü birden vermez.Kaldırabileceğimiz ağırlığı bilir , bizde yavaş yavaş hayatın ağırlığını anlarız.Şimdi başa dönecek olursak çantayı anne taşıyor yada çanta yerde tekerleklerin üzerinde gidiyor.Çocuğun omuzlarında herhangi bir yük yok.Yük taşımayan ve sorumluluk almayan çocuk hayatla tanıştıkça hayal kırıklığına uğramaya başlar ve hayatın yükünü taşıyamaz.Daha önce yük nasıl taşınır öğrenmemiştir.En önemli şeyi öğretmeyi unutmuştur anneler 'SORUMLULUK DUYGUSUNU ' , o çanta çocuğun sorumluluğudur ve taşıması gereken yük , aslında hayatın yüküdür.Hayattan habersiz büyüyen çocuklar , büyüdüklerinde sorumluluklarını yerine getiremezler ve sorumsuzlukla suçlanırlar.Aslında suçlanması gereken çocuk değil ailedir.Öğretmediği bir şeyi çocuktan beklemektedir. " Üstün hoca devam ederdi söyleşisine ve biz ağzımız açık dinlerdik kendisini.Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan ayakta alkışlarla uğurlardık.
Şimdi hep kulağımda onun fısıltıları dolaşıyor.Yağız 'ı büyütürken küçük sorumluluklar vererek büyütmem gerektiğini biliyorum.Hevesini kırmamam gerektiğini , omuzlarındaki yükü ondan esirgemek yerine onun soluklanması için müsade etmem gerektiğini adımı bildiğim gibi biliyorum.Bunları Üstün hoca öyle güzel işledi ki beynime , unutmam mümkün değil.Kuzucukla hem iş yapıyorum hem konuşuyorum " anneciğim kalktığımızda üstümüzü değiştiririz , elimizi yüzümüzü yıkar ve yatağımızı toplarız.Sen küçük olduğun için uyandığında üzerini ben değiştiriyorum , yüzünü yıkıyorum ve yatağını topluyorum.Ama biraz daha büyüdüğünde bunları sen tek başına yapacaksın kuzucuğum " diyorum ve o esnada yatağın örtüsü örterken Yağız bana yardım ediyor.Önce örtünün altına saklanıyor ve ce ee yapıyor bana.sonrasında ben örtüyü havlandırıp yatağın üzerine doğru seriyorum.Yağız da nasibine düşen kısımda örtüyü yataktan aşağıya doğru çekerek bana yardımcı oluyor.O kadar alıştı ki bu işi yapmaya ben söylemeden hemen yanıma gelir ve oyun başlar.Ben kahvaltıyı hazırlarım Yağız hızla koşar ve TV 'yi açar , kahvaltı yaparken Yağız TV izler.Televizyonu açmak onun görevidir.Hiç aksatmadan yapar vazifesini.Üstün beyin dediklerini düşündükçe bazen doğru yolda olduğumu düşünüp sevinirim.Ama Yağız çok küçük , kişiliği tamamen şekillendiğinde ne kadar başarılı olduğumu , asıl o zaman göreceğim.Üzerime düşen vazifeyi sonuna kadar yapmaya gönüllüyüm ve umutlarım var ; oğlumun hayatın yükünü taşıyacağına dair.Omuzlarında o yükü görmek beni gerçektende grurlandıracaktır.Ne de olsa o yükte benim de emeğim var ...

( Emeği geçen tüm annelere armağan olsun bu satırlar )

3 yorum:

  1. "...ortak noktaları, göz yaşları..." ne güzel yazmışsınız. Gönlünüze, elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. offf...bu çok güzel bir yazı olmuş..ellerinize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Sevgili ülker , keşke önce ben yazabilseydim o sözü , üstün bey benden önce davranmış...Ama nede güzel yazmış...iyi akşamlar
    Neşelihaller ; beğenmene sevindim .sizinde ellerinize sağlık , sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil